Bizim ülkemiz ne garip. Kimi dinlesem iyi, nazik, kibar ve “efendi” davranışlarından dem vuruyor ama sonra bu iyiliklerinden pişman olduklarını anlatıyorlar. Zira onlara göre kendileri ne kadar iyi, nazik ve müşfik davransalar, insanların onları ciddiye almadıklarından ve bu davranışları bir zayıflık olarak kabul ettiklerinden yakınıyorlar.
Haksız sayılmazlar doğrusu. Güç odaklı toplumlarda insan yeterince birey olarak kendini var edemediğinden dolayı mevki, makam; gücü elinde bulunduran anne, baba, yönetici vs kim olursa olsun astlarını yönetebilmek için gücü bir unsur olarak kullanma eğilimleri artmaktadır. Güç karışık ve karmaşık durumlarda geçerli bir yönetim tarzıdır ve kısa zamanda başarı sağlar ama uzun dönemde güç odaklı ilişkiler yerini korkuya ve sinmeye götürür ki bu da kurum veya yapılarda samimiyetsiz ve çıkar odaklı bir yapı oluşturur.
Kendini gerçekleştirmiş, olgun ve kendini yönetebilen insanlar için kural ve ilkeler önemlidir. Bunlar başkaları ile güç ilişkisine girmezler. Sınırlarını bilir, hayır diyebilir ve sorumluklarının bilincinde hareket ederler. Bireysel yetkinliği gelişmemiş ve başkaları tarafından yönetilmeye veya kendi yetkinliklerini başkalarına devreden insanlar güce karşı şekil aldığı için hayır diyemez, otoriteye karşı gelmez, kendinden üstteki insanlara korku ile davranırken kendi pozisyonundaki insanlara daha farklı davranma eğilimi içine girer. Hele nezaketi, saygıyı ve iyi davranışları ise korkaklık veya zayıflık olarak algılar ve kibar, nazik insanlara karşı fazla duyarlı davranmaz aksine onları kendince yok saymaya bile kalkışabilir.
İnsan psikolojisi çok boyutludur kesin çizgilerle sınırlanamasa da “insan, mantık dışı bir varlık” olarak davranabilir. Bu bağlamda kimin nasıl davrandığından çok bizim bu davranışa karşı nasıl davranacağımız daha önemlidir. Biz nazik, saygılı ve kurallara uygun ve uyumlu davranırken bazıları bunu zayıflık olarak algılamaları onların sorunudur bizim değil. Önemli olan bu insanların nasıl düşündüğü veya davrandığından çok bizim bu tür davranışlar karşısında göstereceğimiz kararlı ve güçlü bir duruş o kişilerin bizlere bakış açısını da değiştirebilir. Nazik, kibar ve kurallara uygun davranmak önemli bir erdemdir; saldırgan ve güç odaklı hareket eden insan aslında özünde korkuları olan ama korkusunu saldırgan davranışlarla bastırmaya çalışan bir insandır. Trafikte, sokakta, iş yerinde ve günlük hayatımızda sorunlarını şiddet eğitimi göstererek çözmeye başlayan insanların aslında tek çözüm yolu vardır ve buda onları şiddeti biz çözüm aracı olarak görmelerini sağlar. Oysa şiddet eğiliminde olanlar, nezaketi, iyi davranışları korkaklık olarak gördükleri sürece asıl kaybeden kendileri olacağı kesindir. Zira insan kişilik olarak farklı boyutlara geçebilir; umulmadık taş baş yarabilir ve en sessiz görünen insan bam başka bir kahramana dönüşebilir. Dolayısıyla, nezaket, bir zayıflık değil, erdemdir. Toplumda nezaketi, iyiliği, sakinliği ve sükûtu ve dolayısıyla dinlemeyi, başarabilen insanlar gelişmiş ve mutlu bir ülkenin sıra dışı insanlarıdır; böyle bir ülkede, her türlü sorun uzlaşıyla çözülebilir ve özlediğimiz insanca yaşanabilir bir dünyanın temellerini atılmış olur.
Herkes önce, endi davranışlarından birinci derecede sorumludur. Nezaketi bir soylu davranış olarak kabul etmeli ve inatla arkasında durabilmeliyiz. Kim ne düşürse düşünsün, gerekmedikçe insanlıktan ödün vermemeli ve sakinliğimizi korumayı öğrenerek daha kararlı bir tutum içine girebilmeyi de öğrenebilmeliyiz. Hatırlamakta fayda var; kimin ne düşündüğünden daha çok bizim daha iyimser, yapıcı ve gerçekçi bir tutum içinde olabilmemiz daha önemlidir. Nezaketsizlik karşısında da nasıl bir tutum içinde bulunabileceğimizi de doğru şekilde öğrenmek zorundayız. İşin en kötüsü, “hoşlanmadığın kişilere benzememek en büyük intikamdır” der bir bilge…
Yeni yılda da daha yaşanabilir bir çevre için neşeli ve umutlu günler dilerim.
Turgay Biçer 26 Aralık 2022. İstanbul.