Başının Çaresine Bakmak…

Titanlar Filmini izleyenler bilir. Siyahi Amerikan Futbolu antrenörü olan Denzel Washington, sporu bir enstrüman gibi kullanarak birbirlerine öfke duyan siyah ve beyaz öğrencilerden oluşan takımı sürekli kazanan bir ekip yapmakla kalmayıp, Karakterlerini de geliştirmeyi amaç edinir. Otoritesiyle, takımın elemanlarını disiplinli, yardımlaşan, sorumluluk alan, kendi kendine yeten gençler haline getirmek için büyük çaba gösterir ve başarır da. Antrenör, zirveye yükselme istekleri ve spora duydukları büyük sevgi, ömür boyu sürecek dostluklarının başlangıcını oluşturmaya olanak tanır.

Yine Koç Carter filminde benzer sahneler vardır. Başarının yeniden tanımını yapar. Erdemli davranışları ve çabayı ön plana çıkartır. Sporun sadece bedeni değil aynı zamanda inşanın karakterini de geliştirdiğinin bir yansımasını aktarır bize. Spor, insanı başarısızlıklara göğüs germeyi, acılara ve başarısızlıklara rağmen yeniden denemeyi, sevinç ve galibiyetlerde abartılı davranışlardan kaçınmayı öğretir. Bir Zamanlar Beyaz Gölge ve Kung- Fu filmlerinde de benzer davranış modellerinin sergilendiğini, erdemli davranışlar ön plana çıkartılır. Wimbleden Merkez Korta, “felaket ve zaferlerle yüzleşip iki aldatıcıya aynı şekilde davranmak gerektiğini” öğreten bir yazı vardır. Bir zamanlar Sparta’da çocuklar karakterli ve başlarının çaresine bakabilmek için, genç gürbüz çocuklar ailelerinden alınıp, daha yaşça büyük çocukların önderliğinde, sığınak yapmayı, ateş yakmayı, avlanmayı, başkalarına yardım etmeyi, ilk yardım gibi yaşamsal becerilerinin antrenmanları yapıyorlardı. İngilizler, lüks ve tembelliğin artması yüzünden çöken Roma İmparatorluğu gibi olmamak için okul eğitimin yanında gençlerine başlarının çaresine bakabilmelerini sağlamak için izcilik çalışmalarına önem vermişlerdir. İngilizlere göre, özellikle erkeklerin karakter gelişimi eğitimin kalitesi ne olursa olsun okulda öğretilemez. Gençler için en büyük bir tehlike uygarlığın konforudur. Konforun olduğu yerde gelişme olmayacağına dem vurarak karakter eğitimin özellikle doğada yapılmasını önermişlerdir. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Köy Enstitülerinde yerinde öğrenim ilkesiyle benzer çalışmaları yürütülmüştür.

Günümüzde teknolojinin desteği ve ailelerin çocuklarını aşırı korumacı yaklaşımları nedeniyle çocuklarına karakter kazandırma arayışları üst düzeye çıkmıştır. Konfor alnı genişleyen kızlı erkekli çocuklar sürekli bir doyumsuzluk girdabı içerisinde debelenmekte, mutsuzlukları git gide artmaktadır. İlaç şirketleri ve psikologlar bu işten muzdarip olmayabilir ama gelecek kuşakların sağlıklı bir yönde ilerlemediği herkesin malumudur.

Ülkemizde yeni bir eğitim seferberliği başlama zamanı gelmiştir. İyi eğitim sadece ezber yapılan ve başarı ölçütü testlerden aldığı yüksek puan olarak kabul edilen çocuklar değil, sorumluluk alan, spor yapan, sanatla uğraşan, doğal yaşama uyum sağlayabilen beceriler geliştiren, iyi iletişim kurabilen ve ilişkilerini doğru yönetebilen, sosyal ve duygusal zekâları gelişmiş bireylere doğru yönlendirmeleri gerekiyor. Bu eğitimin sadece okulda yapılamayacağı açıktır.  Başarı ve mutluluk kavramlarını yeniden tanımlayıp ona göre bir ortak aklın devreye girmesi kaçınılmaz bir seçenektir.

 Sürekli günlük krizler içinde yaşayan ve debelenen bir ülke olamaz. Ülkenin güçlü olabilmesinin tek ölçüsü, insanının çağdaş, uygar ve ayakları üzerinde durabilen sorumluluk duygusu yüksek, karakterli, öğrenmeye aç ve açık bireylerden geçtiği açıktır.

Turgay Biçer Ağustos 2018

Scroll to Top